Hava Durumu

Mayıs’ın Huzursuzluğu

Yazının Giriş Tarihi: 22.05.2023 07:45
Yazının Güncellenme Tarihi: 18.01.2024 20:05

Türkiye’nin siyasi tarihi için ‘Mayıs ayı sendromu’ hep hafızalarda kötü yer edinmiştir.

Adnan Menderes’in Demokrat Partisi Amerika’nın Ortadoğu’daki siyasi projesiydi. DP iktidara geldikten sonra askeri ve diğer ekonomi politikalarıyla Amerikancı bir politika izlemişti. Böylece küresel gücün istediği Ortadoğu’nun jandarma karakolu görevini Türkiye üstlenmişti.

Ancak 1968’in toplumsal devrimler rüzgarı bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de esmeye başlamıştı. Proleter sınıfının cılız olduğu Türkiye’de bu rüzgârın öncülüğünü TKP ve Milli Demokrat Devrim birikiminin geleneğinden gelen entelektüeller ve üniversite öğrencileri yaptılar.

27 Mayıs askeri darbesinden sonra oluşturulan Çağdaş Anayasa ile Cumhuriyetin aydınlanmacı değerleri yeniden gündeme gelmiş ve demokratik özgürlükler alanıyla yeşeren bir demokrat sol muhalefet DP geleneğinin uzantısı olan sağcı Demirel ve milliyetçiler tarafından kuşatılmaya başlandı.

27 Mayıs Anayasası ile toplumda demokratik hak arama ve diğer düşünsel gelişmelerden Süleyman Demirel gibi, Amerikancı ve gericiler rahatsız olmuştu. Komünizmle mücadele derneklerinin kurulmasında ki amaç bu rahatsızlık nedeniyledir.

Milli Türk Talebe Birliği (MTTB) sağcı bir örgüt haline getirilmişti. Demirel yurtsever öğrencilere karşı ülkü ocakları gibi sağcı kuruluşları desteklemişti. Demirel’in o dönemdeki içişleri bakanı  “İti (solcuyu) kurda (ülkücüye) kırdıracağız” demiştir. Genelkurmay Başkanı Cevdet Sunay,ülkücüler için,“Onlar komünizme karşı mücadele eden çocuklar” diyerek, ülkücülere açıktan sahip çıkmıştı. Demirel’e göre 1961 Anayasası bu millet fazlaydı.

MİT ajanları Mahir Kaynak ile Mehmet Eymür tarafından ihbar edilen Milli Demokratik Devrimci subayları tutuklanmış ve 12 Mart 1971 günü Cumhurbaşkanı’na bir muhtıra vermiştir.

Türkiye İşçi Partisi (TİP), DİSK, Dev-Genç ve Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS) gibi sol kuruluşlardan rahatsız olan ordu, durum düzeltilmediği takdirde yönetime el koyacaklarını iktidara bildirmişlerdi.

TİP ve sol kuruluşlar kapatılırken, Başbakan Süleyman Demirel istifa etmiş, CHP’den ayrılan Nihat Erim, başbakan olmuştur. Erim hükümetleri yurtsever gençler ve aydınlara karşı cadı avı başlatmıştı. Aşık Mahsuni Şerif ‘erim erim eriyesin’türküsünde bu acımasızlığı haykırmıştı.

Mahir Çayan ve birçok devrimci genç infaz edildi. Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan, Anayasayı değiştirme suçlamasıyla hukuksuz bir şekilde idama mahkûm edildiler.

27 Mayıs Anayasası’nda anti-demokratik değişiklikler yapıldı ve Türkiye yeni bir gerici sürece teslim edildi.

 Üniversite Kanunu, Naim Talu’nun başbakanlığında 20 Haziran 1973’de, üniversitenin özerkliğini sınırlayacak şekilde değiştirildi. Bu yasayla Yükseköğretim Kurulu (YÖK) oluşturulmuştur.

12 Mart sürecinde Demirel’in istedikleri gerçekleştirilmiştir.

Ocak 1974’de CHP ve Milli Selamet Partisi koalisyonu kurulmuştu. 9 ay süren bu hükümet zamanında Kıbrıs Harekâtı gerçekleştirilmiş, imam hatip liselerine giden öğrenci sayısının azalması nedeniyle Erbakan’ın isteğiyle imam hatip ortaokulları yeniden açılmıştır.  

1975-1980 yılları arasında Demirel, Erbakan ve Alparslan Türkeş ile iki kez milli cephe, bir kez de azınlık hükümeti kurmuştu.

 25 yılda 37 imam hatip okulu açılmışken, Süleyman Demirel bu iktidar dönemlerinde 300 den fazla imam hatip okulu açmıştır. Bu yıllarda sağ-sol kavgası kardeşkanının dökülmesine neden oluyordu.

1974-1977 yıllarındaki ‘Milliyetçi Cephe’ hükümetleri zamanında, polis ve güvenlik güçleri, MHP ile birlikte hareket ediyordu.

AKP kadrolarının önemli bir bölümü. Demirel’in açtığı imam hatip okullarının mezunlarıdır.

Türkiye bugün o siyasi dönemin ürettiği zihniyetle boğuşuyor. 

Adnan Menderes’ten Recep Tayyip Erdoğan’a kadar gelen tarihsel süreçte, Türkiye’nin getirildiği toplumsal zihin yapısı, bugün artık değiştirilmesi daha zor olan otoriter bir rejim ile tamamen kontrol altına alınmıştır.

Toplumsal zihin hafızasının kutsal değerler ile sabitlenmiş bireyi değişime ikna etmek çok kolay olmayacaktır. Bu nedenle muhtemelen hepimiz daha çok bedel ödeyeceğiz. Bu topraklarda değişime önemli bir direnmenin hep var olduğunu unutmamak gerekir.

Türkiye yine ‘huzursuz bir Mayıs’ ayında önemli bir seçime gidiyor. Bu baskıcı rejime mutlaka son vereceğiz. Bunun için hiçbir zaman umudumuzu kaybetmeyeceğiz. Ancak birilerinin söylediği gibi Türkiye’nin kaderini bir seçime bağlamanın da mantıklı bir yönü yoktur.

Sonuç ne olursa olsun, insanı üstün kılan hak ve hukuk mücadelemiz devam edecek..

 

 

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.