VAHAP ÖZTÜRK
Zamanın iyileştirici rolü ve siyasal kurumların demokratik dönüşümü
Artık bahane üretme durumu kalmamıştır
Toplumsal yaşamda sıkça dile getirilen “zaman her şeyin ilacıdır” önermesi, bireysel ilişkilerden siyasal kurumlara kadar geniş bir yelpazede sınanır.
Sosyal bir varlık olarak insan, sürekli etkileşim halindedir; ancak bu etkileşim her zaman aidiyet üretmez. Aileye, arkadaş çevresine veya siyasal örgütlenmelere yapılan katkılar, kimi zaman karşılıklı bağ kurmaya yetmez. Bu durum, bireyin verdiğiyle aldığı arasındaki dengesizliği görünür kılar. Bu bağlamda zaman, yalnızca bireysel yaraları değil, kurumsal dönüşüm süreçlerini de iyileştirici bir faktör olarak karşımıza çıkar.
Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) güncel kurultay süreci, bu sosyolojik gözlemin siyasal düzlemdeki yansıması olarak değerlendirilebilir. Bir dönem partinin ideolojik ve örgütsel referans noktası olarak görülen Kemal Kılıçdaroğlu ve onunla aynı çizgide duran aktörlerin tasfiye edilmesi, Özgür Özel’in “emanetçi genel başkan” konumundan çıkarak liderliğini kurumsallaştırdığı bir dönüşümün göstergesidir. Bu dönüşüm, partinin iktidara yürüyüşünde kritik bir eşik olarak okunabilir.
Ancak bu süreçte eksik kalan temel unsur, demokratik usullerin kurumsallaşmasıdır. Kurultayın gerçekleşme biçiminde gözlemlenen usule aykırı uygulamalara sessiz kalan Genel Merkez, bundan sonraki aşamada aynı tutumu sürdürmemelidir. Siyasal meşruiyetin güçlenmesi, yalnızca seçim sonuçlarıyla değil, aynı zamanda demokratik mekanizmaların işletilmesiyle mümkündür.
Bu noktada “kurumsal demokrasi” kavramı önem kazanmaktadır. Kurumsal demokrasi, yalnızca bireylerin oy verme hakkını değil, aynı zamanda örgüt içi karar alma süreçlerinin şeffaf, katılımcı ve hesap verebilir olmasını ifade eder. CHP’nin kurultay sürecinde bu ilkenin eksikliği, partinin toplumsal güvenilirliğini zedeleme potansiyeline sahiptir.
Artık bahane üretme imkânı kalmamıştır. Yetki, karar ve uygulama gücü Genel Merkez’in elindedir. Bu nedenle, “kaygı duyduk” veya “zorunluluk vardı” gibi gerekçelerle demokratik yöntemlerin ertelenmesi, partinin kurumsal meşruiyetini zayıflatacaktır. CHP’nin iktidara yürüyüşü, ancak bu eksikliğin giderilmesiyle eksiksiz bir stratejik bütünlüğe kavuşabilir.
Sonuç olarak, zamanın iyileştirici rolü, yalnızca bireysel ilişkilerde değil, siyasal kurumların dönüşümünde de belirleyici bir faktördür. Ancak bu iyileşme, kendiliğinden değil, demokratik usullerin kurumsallaşmasıyla mümkün olacaktır.
CHP’nin geleceği, bu kurumsal dönüşümün başarısına bağlıdır.
