Cumhuriyet

Cumhuriyet
.

Cumhuriyet

Av Berkay Uçar / Yazdı

Cumhuriyet, insanlık tarihinin en büyük siyasi icatlarından biri.

Antik Roma’da res publica yani “kamunun işi” olarak doğan kavram, aslında ilk anlamında bile güçlü bir mesaj taşırdı: Devlet bir hanedanın, zümrenin, mezhebin değil; halkın ortak işidir. Fakat o halkın kim olduğu, ne kadar söz hakkı bulunduğu her çağda yeniden tartışılmıştır.

Modern cumhuriyet fikri, 18. yüzyılda Fransız Devrimi ile birlikte gerçek anlamda vücut buldu. “Özgürlük, eşitlik, kardeşlik” sloganı sadece bir siyasi çağrı değil, insanın kendi kaderi üzerinde hak iddia etmesiydi. Monarşilerin ilahi meşruiyetine karşı, halk iradesini dayanak alan bir yeni dünya düzeni doğdu.

Her cumhuriyet, zamanla kendi içinden bir oligarklarını yaratma tehlikesi taşır. Erkler halkın sesi olmaktan çıkıp, kendi kendine konuşan bürokratik yapılara dönüşebilir. İşte bu yüzden “cumhuriyet” yalnızca bir yönetim şekli değil, sürekli bir denetim ve uyanıklık rejimidir.

Günümüz cumhuriyetlerinin olmazsa olmaz nitelikleri bu farkındalık üzerine kuruludur. İlki hukukun üstünlüğüdür: Yasalar, yönetenlerin değil, yönetilenlerin hakkını korur. İkincisi kuvvetler ayrılığıdır: Gücün tek elde toplanmasını önleyen bu ilke, demokrasinin sigortasıdır. Üçüncüsü özgür basın ve ifade özgürlüğüdür; çünkü susturulmuş bir toplum, kendi cumhuriyetini savunamaz. Dördüncüsü ise halkın aktif katılımıdır. Sadece seçim günleri sandığa giden değil, gündelik yaşamda hesap sorabilen, fikir üretebilen yurttaşlar olmadan cumhuriyet yalnızca kâğıt üzerinde kalır.

Bugün birçok ülkenin tabelasında “cumhuriyet” yazılı ama içeriksiz durumda. Yasama yürütmenin gölgesinde, yargı siyasetin hizmetinde, medya iktidarın vitrininde. Bu durumda adını hâlâ “cumhuriyet” diye anmak, en hafif tabirle nostaljik bir temenniye dönüşüyor.

Cumhuriyetin gerçek anlamı bir anayasa maddesinde değil, yurttaşın zihninde yaşar. O zihinde özgürlük, eleştiri, eşitlik ve adalet duygusu körelirse; rejim biçimi ne olursa olsun, özünde yeniden bir “taht” kurulmuş demektir.

Cumhuriyetin bekçisi hiçbir kurum değildir. Bekçisi, düşünmeyi bırakmayan insandır.

Bugün elimizde bir isim kaldı: Türkiye Cumhuriyeti.

Ama isimle övünmek, bedeni çürümüş bir rejimin mezar taşına bakıp “ne güzel yazı” demeye benzer.

Cumhuriyet, sadece ilan edilmez; her gün yeniden kurulur.

Ve biz bu topraklarda, onu yeniden kurmak zorundayız.

Çünkü CUMHURİYET'İN bugün geldiği noktanın sorumluluğu

biz Cumhuriyet Halk Partililer'de .

Halktan uzaklaştık, iktidarın dilini konuşmaya başladık, koltuklarımızı korurken sokaklarımızı kaybettik.

Yorgun bir vicdanla, “elimden bu kadarı geliyor” diyerek suskunluğu meşrulaştırdık.

Ama suskunluk, teslimiyetin en zarif biçimidir.

Cumhuriyeti savunmak, sadece bir geçmişi korumak değil; geleceği geri almaktır.

Bugün bu ülkenin en çok ihtiyaç duyduğu şey, CHP’nin yeniden halkın sesi, halkın örgütü, halkın umudu olmasıdır.

Artık özeleştiriyi fısıldayarak değil, haykırarak yapmak zorundayız.

Nazım Hikmet’in dizeleri hâlâ kulağımızda çınlıyor:

söylemeye dilim varmıyor ama,

kabahatin çoğu senin, güzel kardeşim… www.yenicizgihaber.com

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.