Azin Rakhtshah
Halkın mutluluğu, bir ülkenin bekâsıdır
İran ve İsrail savaşından alınması gereken ders
İran ve İsrail arasında yaşanan son çatışmalarda dikkatimi çeken bazı gözlemlerim oldu. Bu gözlemler, İran’ın uzun yıllara yayılmış politik ve sosyal hatalarının bir yansımasıdır.
Öyle ki bu hataların bazıları zamanla Türkiye’de de gözlemlenmeye başlandı. Bu nedenle, İran’ın yaşadığı tecrübelerden ders çıkarmak, ülkemizin geleceği için hayati önem taşımaktadır.
İsrail’in, İran’a yaptığı ilk saldırının detaylarını anlamamız günler sürdü. Hepimizin aklında aynı sorular vardı: Bu kadar uzak mesafeden fırlatılan füzeler İran’ın hava savunma sistemini nasıl aşabildi?
İran istihbaratı bu saldırıdan nasıl habersiz kaldı?
Ve nasıl oldu da budenli yüksek rütbeli isimler aynı anda hedef alınabildi?
Gelin, bu sorulara birlikte bakalım.
İran makamlarının hedef alındığı saldırılar, sanıldığı gibi İsrail topraklarından fırlatılan füze ya da hava saldırıları değildi. Bu operasyonlar, doğrudan İran’ın içinden, Mossad’a çalışan ajanlar ve yerel unsurlar tarafından gerçekleştirildi.
Asıl can alıcı soru da burada başlıyor: İran’da bu kadar fazla Mossad ajanı nasıl bulunabiliyor?
Cevabı oldukça düşündürücü: Bu ajanların büyük bir kısmı, bizzat İran vatandaşı.
Peki, nasıl oldu da bir ülkenin vatandaşları, bu denli kolay bir şekilde dış güçlerin hizmetine girdi? Bu sorunun yanıtı, geçmişe —uzun yıllar öncesine— dayanıyor.
Yıllar önce oynadığımız “Mr. President” adında bir strateji oyunu vardı. (Tahminen 2000-2005 yılları arası) Bu oyunda halkın mutluluk seviyesi ve tepkileri, ülke yönetiminde alacağınız kararları etkilerdi. O yaşta bile halkın mutluluğunun bir ülkenin kaderini nasıl etkilediğini anlamıştım. Ne yazık ki İran yönetimi, halkın mutluluğuna değil, onu nasıl bastırabileceğine yatırım yaptı.
Bugün İran’da, trafikte saçının teli görünen kadınlara radar tespitiyle ceza kesilip, evlerine mektup gönderilerek araçlarına süreli trafikten men edebiliyor.
2017’den bu yana araç ithalatı yasak.
Hâlâ uydu kullanımı suç.
Ahlak polisinin halk üzerindeki baskısı, ciddi bir huzursuzluğa neden oluyor.
İran’ın para birimi, dünyanın en değersiz para birimi haline geldi. İnsanlar artık temel yaşamlarını sürdürebilecek güçten yoksun.
Bu tablo, devletine sırt çeviren bir toplumun doğmasına yol açıyor. Devletine düşman bir birey ise, dış güçlerin potansiyel işbirlikçisi olur.
Karşılaştırma yapacak olursak, Amerika Birleşik Devletleri örneği karşımıza çıkar. Dünya onu “özgürlükler ülkesi” olarak bilir. Devleti, halkını baskılamaktan ziyade, teknoloji ve ekonomik gücüne yatırım yaparak ilerlemeye odaklanmıştır. Böylece halkıyla çatışmak yerine, halkıyla beraber büyümeyi tercih etmiştir.
Son dönemde Türkiye’de yaşanan bazı gelişmeler ise ne yazık ki zaman zaman İran’daki tabloyu hatırlatıyor. 2025 yılında asgari ücret 22.104 TL iken, yüzbinlerce lirayı bulan trafik cezaları, vatandaşa ağır geliyor. İnsanlar artık bir otomobile bile kolayca sahip olamazken, tek bir ceza yüzünden araçlarını kaybetme riskiyle karşı karşıya kalabiliyorlar.
Yine yakın zamanda yürürlüğe giren, 750 kg altı karavanlara ilişkin ağır düzenlemeler de benzer bir örnek. Tatil yapma imkânı olmayan halk, karavanla doğaya yönelmişken, devletin bu alanı da yeni kurallarla zorlaştırması halkın huzurunu doğrudan hedef alıyor. Oysa bu insanlar yalnızca var olan şartlarda nefes almaya çalışıyor.
Eğer bir ülkede vatansever bireyler yetiştirmek istiyorsak, halkın mutluluğunu ve refahını ön planda tutmak zorundayız.
Eğitim ve teknolojiye yapılacak ciddi yatırımlar, yalnızca bireyleri değil, devletin bekasını da güçlendirir. Eğitimli bir toplum, teknolojik gelişmelere öncülük eder; bu da güçlü bir ekonomi ve sağlam bir gelecek demektir.
Unutmayalım:
Halkına düşman olan devlet, sonunda halkının da düşmanlığını kazanır.
Ve bu düşmanlık, bir milletin içinden doğduğunda, dış müdahaleye bile gerek kalmaz. www.yenicizgihaber.com

Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.